Pdf Kitap Arşivi

Neredeyse Her Şeyin Kökeni Pdf indir

Neredeyse Her Şeyin Kökeni pdf indir, Popüler Bilim türünde kaleme alınan Neredeyse Her Şeyin Kökeni kitap ile ilgili özet bilgiler. Neredeyse Her Şeyin Kökeni kitabı yazar Graham Lawton tarafından kaleme alınmıştır. Neredeyse Her Şeyin Kökeni kitabı 19,5 x 25 sayfadan oluşmakta olup 1. Hamur ile basılmıştır. 2019 ebatında olan Neredeyse Her Şeyin Kökeni kitabın İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayınlanmıştır. Yazımızda Neredeyse Her Şeyin Kökeni pdf oku, Neredeyse Her Şeyin Kökeni PDF yandex, Neredeyse Her Şeyin Kökeni PDF Drive gibi indirme linklerinden indirebilirsiniz.

Neredeyse Her Şeyin Kökeni PDF Oku

Giriş

Profesör Stephen Hawking

 

Varoluş: Biz Nereden Geldik?

 

Neden buradayız? Nereden geldik? Orta Afrika’da yaşayan Boshongo halkına göre, bizden önce yalnızca karanlık, su ve Büyük Tanrı Bumba vardı. Bir gün, şiddetli bir mide sancısıyla kıvranan Bumba, Güneş’i kustu. Güneş suyun bir kısmını buharlaştırınca kara göründü. Sancısı hâlâ dinmemiş olan Bumba’nın midesinden sırasıyla Ay, yıldızlar, leopar, timsah, kaplumbağa ve en sonunda insanlar çıktı.

 

Bu yaratılış efsanesi de, diğer bir çokları gibi, bugün hâlâ kendi kendimize sorduğumuz sorulara yanıt aramaktadır. Neyse ki şimdilerdeartık, ilerleyen sayfalarda göreceğimiz gibi, bize yanıtlar veren bir araca sahibiz: bilim.

 

Varoluşun bu gizemleriyle alakalı ilk bilimsel ispat, Edwin Hubble’ın 1920’lerde, California’daki Wilson Dağı’nın zirvesine yerleştirdiği teleskopla gözlemler yapmaya başlamasıyla görülmektedirıldı. Hubble, hemen hemen bütün gökadaların bizden uzaklaştığını fark etmişti. En bi hayli hızlı uzaklaşanlar da en uzaktaki gökadalardı. Evrenin genişlemesi, bütün zamanların en mühim keşiflerinden biri oldu.

 

Bu keşif, evrenin bir başlangıcı olup olmadığı hususundaki tartışmanın yönünü değiştirdi. Eğer gökadalar şu anda birbirlerinden uzaklaşıyorlarsa, geçmişte daha yakın olmuş olmalıydılar. Eğer hızları sabit idiyse, hepsi milyarlarca yıl önce birbirlerinin üstüne binmiş olmalıydı. Evrenin başlangıcı böyle miydi?

 

O zamanda bir çok bilim insanı evrenin bir başlangıcı olması düşüncesinden hiç de tatmin kalmadı, çünkü bu, fizik biliminin çökmesi demekti. Evrenin nasıl oluştuğu tanımlanırken, bir dış aracının –ki en kolayı bu dış aracının Tanrı olarak adlandırılmasıydı– devreye girdiği söylendi. Böylelikle kuramlar, evrenin hâlâ genişlemekte olduğu ama bir başlangıcının olmadığı şeklinde geliştirildi.

 

Söz konusu kuramların belki de en ünlüsü 1948’de ortaya atıldı. “Durağan Hal Kuramı” adı verilen bu kuram, evrenin ezelden beri var olduğunu ve hep aynı göründüğünü öne sürüyordu. Bu ikinci özelliğin en iyi yönüyse, bilimsel yöntemin en mühim bileşeni olan “test edilmeye” açık oluşuydu. Yapılan testlerse, bunun doğru olmadığını ortaya koydu.

 

Evrenin ilk etapta çok yoğun olduğu düşüncesini doğrulayan gözlemsel ispatlara, Ekim 1965’te, uzay genelinde zayıf artalan mikrodalgaların keşfiyle ulaşıldı. En mantıklı açıklama, bu “kozmik mikrodalga artalan ışımasının” önceden var olan sıcak ve yoğun bir durumdan artakalan radyasyon olmasıydı. Evren genişledikçe, radyasyon da bugün gözlemlediğimiz kalıntı durumuna gelene kadar soğumuştu.

 

Bu fikir çok geçmeden bir kuramla desteklendi. Oxford Üniversitesi’nden Roger Penrose ile birlikte, eğer Einstein’ın genel görelilik kuramı gerçekse, zamanın başlangıcında sonsuz yoğunlukta bir uzay zaman eğriliği noktası, bir tekillik olması gerektiğini gösterdik.

 

Evren, Büyük Patlama (Big Bang) ile başladı ve hızla genişledi. “Enflasyon” (şişme) adı verilen bu genişleme olağanüstü bir hıza sahipti; evren, saniyenin küçücük bir bölümünde defalarca ikiye katlanarak genişledi.

 

Enflasyon, evreni çok büyük, çok düzgün ve çok düz bir hale getirdi. Bunun yanında, tamamen düzgün de sayılmazdı; şurada burada hafif varyasyonlar gösteriyordu. İşte bu varyasyonlar, zamanla gökadaları, yıldızları ve güneş sistemlerini oluşturdu.

 

Varoluşumuzu bu varyasyonlara borçluyuz. Eğer genç evren tamamen düzgün ve tekşekilli olsaydı, yıldızlar oluşamayacak, bundan dolayı da yaşam gelişemeyecekti. Bizler, bu başlangıç kuantum dalgalanmalarının bir ürünüyüz.

 

Açıkçası, hâlâ çözülememiş bir çok derin gizem var. Hâlâ şu kadim sorulara yanıt aramakla uğraşıyoruz: Nereden geldik? Ve evrende bu soruları sorabilecek tek varlık biz miyiz?

 

 

 

Editör: Cumhur Öztürk

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu